Bu bereketli toprakların insanları hep aynı gayeye matuf, yüzünü ışığa, nura ve kutsala çevirmiştir. Mardin’den Haleb’e, Bağdat’tan İsfahan’a ve İstanbul’dan Kurtuba’ya kadar bu coğrafyada ortaya çıkan tüm düşünce birikimi, Nuru’l-Envâr’ın lütfu, ihsanı ve inaye-tiyle olmaktadır. Nasıl ki varlık aleminin lüzûmât ve münafâtı, kıyas ve misalleri, tevlid ve terkibi, ruhlar ve cesetler hepsi bu mutlak nurun hüzmeleri ise, aynı şekilde bu coğrafyanın her bir şehri, rengi ve türü de aynı kimliğin varyantları, aynı ismin müştakları ve aynı aynanın akisleridir.
Bu münasebetle, bu hakikatin çağrıcıları, başta Şeyhü’l-İşrâk olmak üzere, onun şarihleri, Osmanlı ve İran coğrafyasının işrâkîleri hep aynı maksadı terennüm ederek, aynı mumun etrafında raks eden pervaneler misali, nurların hakikatini izhar etmişlerdir. Bu ışık, hiçbir zaman sönmemiştir ve ebediyete kadar aydınlatmaya devam edecektir.
Yorumlar
Henüz değerlendirme yapılmadı.