“Evet, ölümü tefekkür ediyorum. Ölüm denilen şey beş dakikalık bir acıdır. Lâkin hangi ölümle ölmek evlâdır. Asılmak mı, kesilmek mi, yoksa kurşun veya gülle ile mi, yahud emrazdan biriyle mi ölmek kolaydır, onu düşünüyorum. Zira bu kalıp eskidi. Yaş altmış beşe geldi. Bundan sonra yaşamak benim için iyi değildir. Bu hastalıktan aradan çıkmış olsa idim, pek güzel olurdu. Lâkin ne yapayım? Ecel gelmemiş…”
Midhat Paşa
***
Midhat Paşa’nın lehinde ve aleyhinde -Türkçe ve Fransızca- birçok yazılar ve hatta eserler de kaleme alınmıştır. Dost ve düşman, onu zeki, hür fikirli cesur, çalışkan ve yaratıcı bir kabiliyet sahibi olduğunda müttefiktir. Düşmanları Saltanat Makamı’na hürmetsizliğinden, diktatörlük yapmak istediğinden ve hatta cumhuriyet fikri güttüğünden başka ona bir töhmet isnat etmezler. Hâlbuki kısmen muhayyel olan bu isnatlar sahih de olsa, Midhat Paşa’yı küçültecek şeyler değildir. Bilâkis onu büyültecek maddelerdir. Dostları ise, onu idarede ve siyasette ‘dâhi’ olarak tanıtmak isterler. Fakat hakikat şudur: Midhat Paşa, eşi az bulunan bir idare adamı idi. Başında bulunduğu vilâyetlerin ihtiyacını hemen kavrardı ve bu ihtiyaçları gidermek yollarını bulurdu. Samimî bir inkılapçı idi. Fakat siyasetle alâkası pek basitti. Denilebilir ki, o vadide çok kısa görüşlü idi. Mağlup oluşu da bundandır, bu kusurundandır. Eğer o, müfrit bir gurur sahibi olmasaydı, ruhları ölçecek kadar seziş kudreti taşısaydı Osmanlı’nın son asrı farklı olabilirdi. Midhat Paşa’nın nefsine pek fazla itimat taşıması, muhitini ve karşılaştığı kuvvetlerin derecesini tanımaması hem kendini heder, hem memleketi mutazarrır etmiştir.
Yorumlar
Henüz değerlendirme yapılmadı.