Hakikat kendi hatırı için araştırılır. Hakikati bulmak zordur ve yolu çetindir, dikenlidir. Çünkü hakikat, bir bakıma meçhule dalmaktır. Hakikat, bilim adamlarının kabullerini de göz önünde bulundurmak suretiyle tarafsızdır. Sonuç olarak bilimsel eserleri araştıran bilim insanı, kendisini tarafsız temayüllere özgürce salıverir ve eserlerin ne söylediğini anlamak üzere itirazını yapar. Dolayısıyla eserlerin bir hakikat nosyonu olarak ileri sürdüğü argümanlara vakıf olunmalıdır. Allah, bu süreçte bilim insanını yanlış yapmaktan korumadığı gibi, noksan ve kusurlarında da onu himaye etmez. Eğer araştırma bu şekilde sürdürülür ise bilim insanları bilimin bir dizi alanlarında anlaşabilirler ve böylece eşyanın hakikati ile ilgili muhtelif görüşlerin önüne geçilebilir. Ancak bilim insanlarının olay ve olguların ifade edilmesine ilişkin tarzlarında farklılıklar arz edebilir. Bu bağlamda bilim insanı, öncekilerin kitaplarını araştırırsa ve onların onayladığı şekliyle kendini tarafsız temayüllere hür bir şekilde salıverirse, hakikatten sonra gerçek araştırmacı olması mümkün değildir. Fakat bu araştırmacının öncekiler (evaîl) hakkında bütünüyle kuşkuyla yaklaşması da doğru olmadığı gibi, öncekilerin aktardıkları önermeler, yargılar, değerlendirmeler, ispatlar ve kanıtlara doğrudan teslimiyet göstermesi de doğru bir araştırma biçimi değildir. Hakikati bilmek üzere bir görüş ile bilimsel kitapları inceleyen bir araştırmacı, incelediği her şeyi muhalif eleştirisi için öncelikle kendisini dönüştürmeli ve kendisini buna hazır hale getirmelidir. Daha sonra ele aldığı eserlere ve soru(n)lara bütün yönleriyle eleştiri yapabilir.
İbnü’l Heysem, el-Şukûk ‘Alâ Batlamyûs, thk. Abdülhamit Sabra
ve Nebil el-Şahabî, Darü’l-Kütûb, 1971, s. 3-4.
Yorumlar
Henüz değerlendirme yapılmadı.